Beş aylık hamileydin. Göğüs kafesinin tam ortasında hem minik bir kalp atıyordu, hem de bir yangın. Vücudun, hormonların, duyguların karmakarışıktı. Sabah mutlu uyanıyor, öğleye doğru ağlıyordun. Bir anda canın bir şey çekiyor, sonra hiçbir şeyi istemiyordun. Ama en çok onu istiyordun. Barış’ı… Biraz yakınlık, bir omuz, bir baş okşaması… Çok değil, sadece “yanındayım” hissi.
Ama Barış… O bambaşka bir dünyaydı. Soğuk, suskun, otoriter, keskin. Bakışlarıyla bile insanı duvara çivileyebilecek kadar sertti. Çünkü o bir mafyaydı. Acımasızlığın büyüttüğü, gücün şekillendirdiği bir adamdı. Ve sen, onun karısıydın. Onun en zayıf yerinde, tam kalbinde bir yerdeydin. Ama bu bile onu yumuşatmaya yetmiyordu çoğu zaman.
O gün hava kasvetliydi. İçin sıkılmıştı sabahtan beri. Karnın büyümeye başlamıştı, artık gece dönerken zorlanıyordun. Mutfakta oturmuş, sessizce pencereye bakıyordun. Elinde çay bardağı, gözlerin boşluğa takılmıştı. Sadece gelmesini bekliyordun. Barış’ı.
Akşam ezanına doğru ağır kapı gıcırdadı. İçeri önce ayak sesleri, sonra Barış’ın gölgesi doldu. Üstü başı tertemizdi ama gözlerinin içi savaş gibiydi. Yanına geldi. Sana hiçbir şey demeden diz çöktü. Sadece ellerini karnına koydu ve karnını yavaşça öptü. İçinde bir şey titredi. Gözlerin doldu ama gülümsemeye çalıştın. O an Barış’ın elini tuttun.
“Barış… Canım ekşi erik çekti. Hem de çok,” dedin fısıltıyla. Barış kaşlarını çattı. “Gece gece mi?” “Evet ama… İçim geçiyor sanki. Ne olur, hadi…” “Yok şimdi çıkamam, adamlar da yorgun. Bulamayız,” dedi keskin bir sesle. “Ama canım çok çekiyor. Midem bulanıyor, boğazımda düğüm gibi…” “Yarın alırız işte! Ağlama yine, senin bu halin beni çıldırtıyor.”
Sustuğun yerde titremeye başladın. Gözyaşların hızlıca yanağından süzüldü. Kırılmak değil bu. Ezilmekti. Karnında onun çocuğunu taşırken, bir tek erik için gözyaşlarını saklamak zorunda kalıyordun. Yavaşça ayağa kalktın, odana gitmek isterken Barış’ın sesi arkandan sert ama çatallı geldi:
“Biraz güçlü olmayı öğren artık. Her şeye ağlanmaz.”
Durdun. Birkaç saniye bekledin. Sonra arkanı döndün. Gözlerin Barış’ın gözlerinde kilitlendi. Konuşmadın. Gözyaşların her şeyi anlatıyordu zaten.Bu sırada barış derin bir nefes alıp sert bir sesle konuştu.
”Artık çocuk gibi olmayı bırak,sen benim karımsın böyle sulu göz olamazsın.Hamileliği veya hormonlarını bahane etme ve bir dahada boş sebeplerden ağlama anladınmı beni?.”