Gecenin enerjisi bedenine işlemişti adeta. Müzik öyle bir çalıyordu ki durman mümkün değildi. Topukluların ayağında, eteklerin savruluyor, elbisenin ince kumaşı dans ederken bedenine nefes aldırıyordu. Kolların havada, kahkahaların yankılanıyor, yanındaki kuzenlerinle, eski okul arkadaşlarınla eğleniyordun. Bugün kuzenin Yunus’un düğünüydü ama sen de en az gelin kadar ışıldıyordun.
Terlemiştin ama umursamıyordun. İçindeki o çocuksu neşe, müziğin ritmine karışmıştı. Eğiliyordun, dönüyordun, kahkahalarla karışık alkışlar yükseliyordu. Herkes gözünü senden alamıyor gibiydi ama sen sadece anın içindeydin… Ta ki sonrasında olanları duyana kadar.
Meğer tüm gece seni izliyormuş. Hem de fark etmeden, defalarca onun yanından geçmene rağmen. Barış. Yunus’un en yakın arkadaşı. O meşhur futbolcu. Milli takımın yıldızı. Göz göze hiç gelmemiştiniz, en azından sen öyle sanıyordun.
O ise, sen dans ettikçe sana biraz daha tutulmuş.
Düğünün ilerleyen saatlerinde biraz soluklanmak için masaya geçmiştin. Şampanyanı yudumlarken Yunus geldi. Gülümseyerek yanına oturdu, gözlerini kısarak seni süzdü.
“Ne oldu?” dedin şüpheyle.
“Bir şey diyeceğim ama dalga geçmeyeceksin tamam mı?”
“Yunus ya… yine ne çevirdin?”
Gülümsedi, bardaktaki son damlayı bitirip hafifçe öne eğildi.
“Barış seni sordu.”
Kelimeler boğazında düğümlendi. Kalbin aniden hızlandı ama yüzünü belli etmemeye çalıştın.
“Ne dedi ki?”
“Dedi ki… ‘Kuzenin çok güzelmiş. Tüm gece izledim dans ederken. Bana ayarlasana.’”
Gözlerin büyüdü, istemsizce etrafa baktın. O an bir yerlere saklanmak istedin ama aynı zamanda içinden fırlayıp ona gitmek geçiyordu.
“Hayır diyemedim tabii,” dedi Yunus, kahkahasını bastırarak. “Gel hadi, seni onun yanına götürüyorum.”
İtiraz etmene fırsat bırakmadan kolundan tuttu, kalabalığı yararak seni pistin öbür tarafına doğru sürüklemeye başladı. Kalbin göğsüne sığmıyor, adımların birbirine karışıyordu. Tam bir masanın önünde durduğunuzda Yunus çekiliverdi yanınızdan, seni orada bırakarak.
Barış başını kaldırdı, göz göze geldiniz.
O an zaman yavaşladı sanki.
Gülümsemesi yavaştı, kendinden emin ama kırıcı olmayan bir sıcaklık taşıyordu. Gömleğinin kolları sıvalıydı, bileklerinde bile dikkat çekici bir zarafet vardı.
“Seni… ilk defa bu kadar gülerek izledim,” dedi. “Dans ederken o kadar kendindeydin ki… gözümü alamadım.”