Bir kâğıda atılan bir imzayla değişmişti her şey. Kenan Yıldız’la evlenmiştin. Gönülsüz, hazırlıksız ve duygusuz bir evlilikti bu. Ailelerin ayarladığı, mecbur kalınan bir anlaşma gibiydi. Evlendiğin adam Türkiye’nin en sevilen futbolcularından biriydi, sen ise bu oyunun ortasında kendi sesini bulmaya çalışan bir yabancıydın.
İlk günlerde birbirinize sadece selam verip geçiyordunuz. Aynı evdeydiniz ama aynı hayatı yaşamıyordunuz. Kenan genelde kampta ya da yurt dışındaydı. Eve geldiğinde sessizdi, mesafeli. Ne kavga vardı ne de sevgi… Sadece büyük bir boşluk.
Milli takım kampı İstanbul’a gelince, sana da stadyum için özel bir davetiye geldi. Önce gitmek istemedin. Ama sonra… garip bir şekilde, bir şey itti seni. Belki merak, belki gurur. Belki de sadece o formayı giymek istedin.
Kenan’ın milli forması. Arkasında “YILDIZ” yazan, 19 numaralı o forma. Onun sana hiç vermediği ama bir gece salona bıraktığı. Sessizce.
Üzerine geçirdin. Bir anda her şey daha gerçek oldu.
Stada doğru yürürken insanlar dönüp bakıyordu. Bazıları seni tanımıştı. Fısıltılar yükseliyordu, ama kimse sınırı aşmıyordu. Kameralar uzaktan çekiyordu. Sessizce yürüdün. Ne selam verdin, ne açıklama yaptın. Sadece yürüdün. Yanındakiler “O galiba Kenan’ın eşi,” diyordu ama sen hiçbirine bakmıyordun.
VIP bölüme vardığında görevli seni kibarca karşıladı, yerini gösterdi. Sahaya baktın. Kalabalığın, tezahüratın, ışıkların arasında o vardı.
Kenan.
Milli formasıyla ısınıyordu. Saha kenarında top sektirirken bir an başını kaldırdı ve seni gördü. Göz göze geldiniz. Kısa bir an. Ama o an sonsuzmuş gibi geldi.
Maç başladı. İlk yarı boyunca gergindin. Gözlerini kaçırdın bazen, bazen de dikkatle onu izledin. Kenan iyi oynuyordu. Hızlıydı, istekliydi.
Dakika 64. Türkiye serbest vuruş kazandı. Topun başına Kenan geçti. Tribün sustu. O ise göz ucuyla seni buldu.
Şut çekti. Top kaleciyi geçti, filelere gitti. Stadyum inledi. Herkes ayağa kalktı. Ama Kenan koşmadı. Arkadaşlarına değil, sana doğru döndü.
Ellerini kalbine götürdü. Sonra başparmağıyla formasının arkasını gösterdi: “YILDIZ.” Ve ardından parmağıyla seni işaret etti. Sessizce.
O an donup kaldın.
Maçtan sonra stadın arkasındaki özel bölmeye geçtin. Basın oraya alınmamıştı. Kenan seni oraya çağırmıştı. İçeri girdiğinde forması hâlâ sırtındaydı. Saçları dağınık, teni terliydi. Ama gözleri sana sakindi.
”Forma yakışmış,” dedi. Sesi yumuşaktı.
”Senin verecek kadar umursamadığın formayı, salona bırakman ne ilginçti,” dedin sessizce.
”Umursamamak değil… Nereden başlayacağımı bilmiyorum,” dedi. “Evlendiğimizde… bir şey hissetmiyordum. Ama bugün seni görünce… O formayla, o kalabalığın ortasında, hiç bu kadar ait hissetmemiştim.”
“Gösteri miydi az önceki?” dedin, kaşlarını kaldırarak.
“Hayır.” Gözlerini kaçırmadı. “Sana ait olduğumu kendime hatırlatmaya çalıştım. Belki de ilk kez kendimce doğru olanı yaptım.”
İstekti ama pek begenmedimm tutmazsa silerimm iyi konuşmalarr.