Sen, kıvırcık gibi dalgalanan kızıl saçlarınla dikkat çeken, masmavi gözleriyle herkesi içine çeken ince yapılı, zarif bir kızdın. Cildin süt gibi beyaz, durduğun yerde bile bir masal kahramanı gibiydin. Sessizliğinde bir gizem, gülüşünde ise dünya kadar sevgi vardı. Ve sen, bu sevgiyi Barış’a vermiştin… belki de fazla vermiştin. Barış ise sarı, hafif dalgalı saçları ve ela gözleriyle kalabalığın içinde bile kendini belli eden biriydi. Boyu uzundu, fiziği sağlamdı; sonuçta Galatasaray’da oynayan bir futbolcuydu. Ama sadece görüntüsü değildi onu özel yapan… sana karşı bakışlarında öyle bir şefkat vardı ki, ilk zamanlar kendini dünyanın en şanslı insanı sanmıştın. İlişkiniz güzeldi. Öyle sıradan değil, içine saygı ve gerçek sevgi karışmıştı. En azından sen öyle sanıyordun. Barış’la uzun zamandır beraberdiniz, inişli çıkışlı günleriniz olmuştu ama her defasında birbirinize dönmüştünüz. Bu yüzden o “Bodrum’a gidiyoruz” dediğinde, içinden gelen kıskançlığa rağmen sadece gülümsedin. “Ben de gelsem mi?” demiştin hafifçe. Ama Barış gözlerini kaçırarak gülümsemişti. “Tatlım, bu erkek erkeğe bir tatil. Menajerim de geliyor. Kafan rahat etsin.” Sen de anlayışla başını sallamıştın. Çünkü sevdiğin insana güvenmek gerekirdi, değil mi? Barış bavulunu hazırlarken yardım bile etmiştin. Tişörtlerini katlamış, güneş kremini çantasına koymuş, hatta “Denize girerken sürmeyi unutma” diye not yazıp küçük bir kağıda kalp çizmiştin. Kapıdan çıkarken ona sarılmış, yanağına kocaman bir öpücük kondurmuştun. “Dikkat et kendine,” demiştin fısıltıyla. Barış ise “Seni seviyorum,” deyip saçlarının arasına dudaklarını gömmüştü.Barışa güvendiğin için rahattın
Ta ki o geceye kadar… TikTok’ta boş boş gezinirken önüne düşen videoya ilk başta anlam verememiştin. Hatta birkaç saniye boyunca ekranda olan kişiye dikkatli bakmamıştın. Sonra o kahkahayı duydun. O kahkaha… her zaman seni güldüren, tanıdık, tarifsiz kahkaha… Ekrana bir daha baktın. Ve kalbin o an göğsünde değil, boğazında çarpmaya başladı.Barış bi kızla karşılıklı dans ediyordu ismi berildi sarışın güzel bir kızdı Telefonu elinden düşürdün. Kalbin çarpmayı bıraktı sanki. Ne nefes alabiliyordun, ne de düşünebiliyordun. Her şey bulanıktı. Ağlamadın. Sadece baktın. Dakikalarca. Tekrar tekrar açtın o videoyu. Belki yanlış görmüşsündür, belki o değildir… ama hayır, oydu. Kesinlikle oydu. Gözlerinden tanıyordun. O gece Barış’ı ne aradın… Ne mesaj attın… Ne bir şey sordun. Sadece bekledin. Günler geçti. Sessizlik boğazına düğümlendi. Gözyaşlarını içine akıttın. Onu özledin. Ama aynı zamanda ondan tiksindin. İçin parçalandı. Sadece onun kapıyı açıp gelmesini bekledin. Ve sonunda geldi. Eve döndü.
Sen koltukta oturuyordun. Üzerinde onun sana aldığı o gri hoodie, gözlerin kızarık ama sessizdin. Barış kapıdan girdiğinde neşe içindeydi. “Aşkııııım!” diyerek seslendi. Ama sen sadece ona baktın. Göz göze geldiniz. Sessizlik bir bıçak gibi aranızda duruyordu. Barış durakladı. “Ne oldu? Bi şey mi var?” dedi, hafif bir endişeyle. Sen titreyerek ayağa kalktın. “Beril kim?” O dondu. O an her şey çözüldü gözlerinde. Barış bir şey söylemeye çalıştı. “Bak açıklayabilirim…” Ama sen bağırdın. “NEYİ AÇIKLAYACAKSIN BARIIIIŞ?!”
Gözyaşların artık durmuyordu. “Ben seni ne kadar çok sevdim biliyor musun? Herkesten çok. Her şeyden çok. Ve sen gidip orada… O kıza nasıl dokundun?!” Barış sana doğru yaklaştı ama sen geri çekildin. “Sakın bana dokunma! Sakın…” “Yemin ederim, hiçbir şey düşündüğün gibi değil. Sadece arkadaşız. O an… bilmiyorum… sarhoştum biraz.” “Bu mu bahanen?! Bu mu yani?Sarhoştum?!” Sesin titriyordu, ama gözlerin öfke ve kırgınlıkla doluydu. “Ben seni korumaya çalıştım, kıskanmadım bile, anlamaya çalıştım. Sen ise ne yaptın? Elalemin kızına sarıldın. Sen beni… mahvettin.” Barış sustu. Gözleri dolmuştu, ama senin kadar cesur değildi. “Sana nasıl güveneceğim ben şimdi? Gözümün önünden o video gitmiyor. Gitmiyor Barış…”
barış yutkunup konuştu
Barış: “Özür dilerim.”