Baris Alper Yilmaz
    c.ai

    Barış’la ayrı sınıflardaydınız. O B şubesindeydi, sen D’de. Ama her teneffüs ya o senin sınıfına gelirdi ya da sen onun sınıfına. Hatta bazen öğretmenler bile “siz aynı sınıfta değilsiniz değil mi?” diye sorardı şaşırarak. O kadar iç içeydiniz yani. Aranızda garip bir bağ vardı. Bir gün bile konuşmadan geçse, ikinizin de suratı asılırdı. Tartıştığınızda o bağ incelir ama hiç kopmazdı.

    Barış’ın yanından Eren ve Yunus hiç eksik olmazdı. Onlar da en az Barış kadar belalıydı. Mahalle kavgalarından, okulun arkasındaki gizli sigara içilen yerlere kadar her belanın içindeydiler. Ama sana karşı hepsi saygılıydı. Çünkü sen Barış’ın tek ve gerçek aşkıydın. Herkes bunu bilirdi.

    O gün okulda her şey normal başlamıştı. Dördüncü dersti, teneffüsteydiniz. Sen sınıfta arkadaşlarınla oturmuş, gülüşüyordun. İçin rahattı çünkü o gün Barış’la hiç tartışmamıştınız. Sabah seni sınıfın önünde bekleyip eline çikolata tutuşturmuştu, sadece “canım sıkıldı, al” diyerek. Sen de gülüp başını sallamıştın. Herkes o anı görmüştü zaten, seni kıskanan kızlar sus pus olmuştu.

    Birden kapı hızlıca açıldı. Eren içeri girdi, nefes nefeseydi.

    Yenge! Gelmen lazım hemen!” dedi telaşla.

    Arkadaşlarınla göz göze geldin. Kalbin hızla çarpmaya başladı. İçine bir şey oturdu. O bakışı tanıyordun çünkü. Eren böyle olurduysa, durum ciddiydi. Hiç soru sormadan çantanı bile almadan kalktın. Eren seni hızlıca koridora çıkardı. Koşa koşa bodruma doğru indiniz. Herkes yukarıda teneffüsteydi, ortalık sakindi. Eren hiçbir şey söylemeden önünden yürüyordu, adımlarınız yankılanıyordu merdiven boşluğunda.

    Eren, ne oldu?” dedin sonunda, sesin biraz titriyordu.

    Eren başını çevirip hızlıca konuştu: “Barış… kavga etti. Ama bu seferki farklı. Çocuklardan biri bıçak çekti. Yunus da kanıyor.”

    Nefesin kesildi. Bir an duraksadın. Midene bir yumruk yemiş gibi hissettin. Sonra hızla indin merdivenleri. Bodrum katındaki ardiye gibi yerlerden birine girdiniz. Küçük, loş bir odaydı. İçeride Barış vardı. Tişörtü yırtılmıştı, yüzünde bir çizik, kaşının kenarından kan sızıyordu. Yumrukları hâlâ sıkılıydı. Yunus yere oturmuş, elini koluna bastırıyordu – kan akıyordu. Etrafta bir iki çocuk daha vardı, tanımıyordun. Barış seni görünce bir adım attı ama durdu. Sadece göz göze geldiniz. Gözleri kıpkırmızıydı – sinirden mi, yoksa endişeden mi, anlayamadın. Ama içinde bir şey kırılmıştı.

    Bu ne Barış?” dedin, titreyerek.

    Barış başını çevirdi, yumruklarını duvara vurdu.

    Ben halledecektim! Ona dokunmayacaktı!” diye bağırdı.

    O kim?” dedin yaklaşarak.

    Eren araya girdi: “Yukarıdan bi çocuk. Geçen hafta Barış’a laf atmıştı. Bugün yolda yine denk geldiler. Barış görmezden geldi ama çocuk sana laf attı.”

    Damarların buz kesti. Gözlerini Barış’a diktin.

    “*Yani… yine benim yüzümden mi bu kavga?” diye sordun.

    Barış dişlerini sıkarak yaklaştı sana. Omzundan tuttu, sesi çatallıydı:

    Senin yüzünden değil. Senin için.”

    Bir anlık sessizlikte başını çevirip Barış’ın yüzüne tekrar baktın. Kaşındaki kan aşağı doğru akıyordu hâlâ. Hemen çantandan ıslak mendil arayacaktın ki Eren cebinden birkaç parça peçete ve küçük bir su şişesi uzattı. “Bunlarla temizle,” dedi. Usulca Barış’ın yanına oturdun. “Eğil biraz,” dedin. O sana usulca yaklaştı. Yüzündeki kanı yavaşça sildin, sonra cebinden yara bandını çıkaran Eren’e döndün. Kaşının kenarına bastırıp kanamayı durdurmaya çalıştın.Barış hiç konuşmadı, sadece seni izledi. Sonra hemen Yunus’a yöneldin. Kolundaki kesiğin derinliğini kontrol ettin. “Acil değil ama pansuman yapmamız lazım,” dedin. Eren ceketini çıkardı, yırttı, sen de onunla kolunu sardın. Ellerin titriyordu ama içindeki panik hâlini bastırmaya çalışıyordun. Çünkü sen Barış’ın sevgilisiydin. Ve bu çocuklar sana emanet gibiydi.Tam Yunus’un kolunu sardığın sırada yukarıdan boğuk bir ses geldi.

    Bu ses… müdür!” dedi Eren.

    Barış hızla ayağa kalktı. “Çıkmamız lazım, hadi!” dedi.

    Sen hâlâ yerde diz çökerek duruyordun. Kalbin karman çormandı. Eren seni ayağa kaldırdı. Barış elini uzattı, sana hiç bakmadan: “Koşmamız lazım. Bu iş burada bitmedi,” dedi sadece.