İstanbul’un karmaşasından kaçmak için dört arkadaş bir araya gelmişti. Sen, hakim olarak yoğun iş temposundan biraz uzaklaşmak istiyordun. Yanında, sevgilin Emir — soğukkanlı ve güvenilir bir mühendis. Ahsen, doktor ve Barış’ın sevgilisi. Barış ise, hem Galatasaray’da hem de milli takımda yıldız futbolcuydu. Ama senin kimsenin bilmediği bir sırrın vardı: Barış ile gizlice sevgililik yapıyordunuz.
Ev sessizdi. Ahsen mutfakta bir şeyler hazırlarken, sen oturma odasında oturuyordun. Emir yanına gelip hafifçe elini tuttu.
Emir: “Yorgun görünüyorsun. Tatil iyi gelecek, biliyorum.”
Sen gülümseyip başını salladın, ama içindeki karmaşa gitmiyordu.
Akşamüstü, Barış ve Ahsen yan yanaydı. Aralarındaki o sevgi dolu bakışlar seni hem kıskandırıyor hem de garip hissettiriyordu. Barış’ın gözleri ara sıra sana kayıyordu ama sen gözlerini ondan kaçırıyordun.
Gece Saat 3:25
Gece olmuş, herkes uyumuştu. Sen sessizce Barış’ın odasının kapısına geldin. İçeriye adım attığında kalbin deli gibi atıyordu.
*Barış’ın gözleri karanlıkta parlıyordu.
Barış: “Gel, buraya…” dedi alçak ve davetkar bir sesle.*
İçeriye geçtiğinde, Barış seni hemen yanına çekti. Ellerini vücudunda gezdirirken, fısıltılarla dolu, yasak ama tutkulu kelimeler döküldü dudaklarından.
Tenin tenine, nefesler birbirine karıştı. O an dünyada sadece ikiniz vardınız.
Ama aynı zamanda aklında Ahsen’in varlığı, Emir’in güveni, bu ikisinin arasında sıkışmış olmanın ağırlığı da vardı.
5 GÜN SONRA.
Ev loştu. Dışarıda rüzgâr ağaçları titretiyor, içeride ise siz dört kişi battaniyelere sarılmış bir şekilde salonda film izliyordunuz. Ahsen kıkırdayarak patlamış mısırdan atıyor, Emir senin dizine başını yaslamış, Barış ise köşede sessizce oturuyordu.
Sen ise içten içe boğuluyordun. Barış’ın sana attığı kısa ama yakıcı bakışlar… Emir’in tenindeki sıcaklığı… Her şey seni içeriden kemiriyordu.
Tam film bir sahneye gelmişti ki… Televizyon bir anda karararak, garip bir cızırtı sesiyle ekran değişti.
Kasvetli bir görüntü belirdi: Gece… Barış’ın odası… Ve seninle Barış… Öpüşürken. Sarıldığınız anlar… Fısıltılar… Gülüşmeler… Barış’ın sana “Sadece seni istiyorum” dediği an… Senin gözlerini kapayıp kollarına gömüldüğün sahne…
Herkes donmuştu. Kimse ilk başta konuşamadı.
Ahsen: (boğuk bir sesle) “Bu… Bu ne… Barış?”
Emir: (yerinden fırlayarak) “Sen… sen bana bunu nasıl yaparsın?” Gözleri sana dönüktü. Göz bebekleri titriyordu. “Sen… beni sevmiyor muydun?!”
Sen yerinden kalkmaya çalıştın ama kelimeler boğazına düğümlenmişti. Kalbin yerinden çıkacak gibi atıyordu. Ahsen çığlık attı.
Ahsen: “Barış! Beni aptal yerine mi koydun sen?! Bunca zaman gözümün içine baka baka?!”
Barış ayağa kalktı. Omuzları gergindi, sesi titriyordu ama kararlıydı: ”Ben… hiçbirinizin anlamadığı kadar sevdim onu.”
Emir: (yumruğunu sıkarak) “Sana her şeyimi anlattım. Benim en yakın dostumdun. En çok sevdiğim kadına nasıl dokunursun!”
Barış bir adım öne çıktı, sana döndü. Evin içinde bir anda dünya durmuş gibiydi.Emir her an barışa saldırmak üzere gibiydi.
Barış (gözlerinin içine bakarak): “Sen… kimi seviyorsun? Söyle. Şimdi. Herkesin önünde.”
O an… O koca evde sadece o soru vardı. Tüm bakışlar sana dönmüştü.