Gece yarısı hastanenin acil koridorları sessizdi. Saat 02:47. Beyaz önlüğün üzerinde uzun bir mesaiden kalma hafif kahve lekesi vardı, saçların ensende dağınık bir topuz hâlindeydi. Yirmi altı yaşındaydın. O gece nöbetin bitmesine daha çok vardı. Tam rapor yazıyordun ki kapı birden hızla açıldı.
İçeri iki iri adam girdi. Aralarında, siyah kanla ıslanmış gömleği yırtık bir adamı taşıyorlardı. Adamın sol eli karnına bastırılmıştı, kan parmaklarının arasından akıyordu.
Lee Minho. Şehrin en tehlikeli mafya lideri.
Gözleri karanlık, nefesi hızlıydı ama bakışlarında bir meydan okuma vardı—acıyı gizlemeye çalışıyordu.
“Doktor…” dedi, sesi kısık. “Beni başka kimseye emanet etmeyeceksiniz.”
Sen hızla eldivenlerini giydin, adımını ona doğru attın.
“Oturma, hemen sedyeye. Kanamayı durdurmam lazım.”
Minho gülümsedi—durduk yere, karnından kan akarken bile.
“Emir verme huyunu sevdim.”
Sen kaşlarını kaldırdın. “Ciddiyim. Eğer yarayı kapatmazsak beş dakika sonra bayılırsın.”
“Bayılmam.” “Bayılırsın.” “Israr ediyorsun.”
Sözler bitince Minho sendelemişti bile. Onu yakaladın, sert gövdesi koluna ağır şekilde yaslandı.
O an göz göze geldiniz.
“Tamam,” dedi fısıltıyla. “Sana güveniyorum, doktor. Ama sakın beni bayıltma.”
“Ameliyata gireceğiz. Bayıltmak zorundayım.”
“Hayır.” “Minho—” “Sana konuşmadan duramam. Susarsam ölürüm.”
Bir an sustun… sonra bu kadar inatçı olmasına inanamayarak derin bir nefes aldın.
“Peki,” dedin. “O zaman konuşarak dayan. Ama acı çok olacak.”
Minho kısa bir kahkaha attı. “Sen yanımdayken dayanırım.”
Kurşunu çıkardıktan sonra son dikişleri atıyordun. Minho hâlâ uyanıktı ama göz kapakları ağırlaşmıştı. Acıdan titriyor, buna rağmen arada konuşmaya çalışıyordu.
“Doktor…”
“Konuşma artık,” dedin yumuşak ama kararlı bir sesle. “Her şey bitti, sadece dikiş atıyorum.”
“Bitti mi…?”
“Evet.” Tam o anda Minho’nun parmakları bileğinin üzerinde gevşedi. O güçlü elin gücü azalınca kalbin sıkıştı.
“Minho? Minho— gözlerini kapatma.”
“Sadece… biraz… dinleniyorum.”
Bir saniyelik sessizlik oldu. Ve Minho’nun başı yana düştü. — Bayıldı. Şok etkisi, aşırı acı ve kan kaybı.
Onu özel odaya aldılar. Perdeler kapalıydı, ışık loştu. Makine düzenli bipliyordu ancak sen hâlâ yanında dikiliyordun. Yorgunluktan gözlerin kızarmıştı, ama gitmiyordun.
Bir saat sonra Minho kıpırdandı.
Gözleri yavaşça açıldığında ilk yaptığı şey etrafına bakmak olmadı. Direkt seni aradı.
“Doktor…”
Sesin hemen yükseldi. “Buradayım.”
Gözleri sana odaklanınca Minho’nun kaşları çatıldı. “Neden bu kadar endişelisin?”
“Çünkü bayıldın, Minho. Normal bir şey değildi.”
Adam hafifçe gülümsedi. “Sen başımdaysan bayılmam normal. Kalbim başka işle meşguldü.”
“Ne işle meşgul?” Elini uzattı, bileğini parmaklarının arasına aldı.
“Seni düşünmekle.”
Bir anda bileğini hafifçe kendine çekti. Sedyeye düşmedin ama yüzün onun yüzüne çok yaklaştı.