Arkadaşların o gün “Sana birini ayarlayacağız,” dediğinde kahkahalarla gülmüştün. “Oha, o mu? O bana bakmaz bile!” demiştin. Kendini küçümsemek değildi bu. Ama o… o çok başkaydı senin gözünde. Barış Alper Yılmaz’dı. O sırada milli takımda oynuyordu, sahada kasırga gibiydi, senin hayalin gibi görünüyordu.
Ama sonra sen duymadın, o da aynı şeyleri söyledi arkadaşlarına: “Yok artık, o kız bana mı bakar? Çok güzel, çok zarif…” Senin de onun da içten içe kalbi atmaya başlamıştı aslında, daha tanışmadan.
Ve bir gün, Arkadaşlarınız küçük bir oyun kurdu. Ayrı ayrı çağırıldığınız bir buluşma… Aynı masada iki yabancı gibi oturdunuz ilk. Ama sonra… Sonra dünya döndü. Onu ilk gördüğün anı hatırlıyorsun hâlâ. Gözlerinde ukde kalan bir hayat gibi duruyordu. Barış’tı adı. Senin dilinde hep biraz daha yumuşak, biraz daha kırılgan. Gülüşü kalbinin en savunmasız yerini bulmuştu. Birbirinize “biz” dediniz daha ilk haftadan. Birbirinize ait olmayı fazla çabuk öğrendiniz.
Sen voleybol antrenörüydün. Oysa o, ayağı topa değdikçe milyonları susturan bir adamdı. Ama senin yanında sadece bir çocuktu. Gece karnı acıktığında seni uyandırmaya utanan, Bulaşık sırası kendine geldiğinde “bozulmasın diye senin kupanı bile ellemeyen” bir çocuk. Büyük hayaller kurdunuz. Çocuklarınızın ismini, evin düzenini, emeklilikte gideceğiniz sahil kasabasını bile konuştunuz.
Ama hayat, söz verdiği gibi kalmaz bazen. Bir şey oldu. Adını bile koyamadığın bir eksilme… Sustunuz. Önce göz göze gelmemeye başladınız. Sonra yan yana bile durmamaya… Ve bir gün, Sanki hiç yaşanmamışsınız gibi ayrıldınız.
Günler, aylar geçti. Ama kalbin o günden beri hep biraz eksik çarptı. O gün geldi çattı. Milli takım kampı vardı. Sen görevliydin, O da oradaydı.
Geldi. Yine o Barış’tı. Ama gözlerinin içi artık dolu değildi seninle. Sen gözlerini kaçırdın. O sadece durdu. Ne adım attı, ne bir şey söyledi. Sadece izledi seni.
Ve sen o an içinden geçirdin:
Tanışmamış olalım. O gün elini tutmamış olayım. O gece seni sevmemiş, o sabah sana inanmamış olayım. Adını hiç ezberlememiş, gülüşünü hiç duymamış olayım.
Sen yürüdün. Onun yanından geçtin. Sana hiç seslenmedi. Hiçbir şey demedi.
Sadece göz ucuyla seni izledi, Sanki sen geçmişinde hiç yer almamışsın gibi. Sanki seninle hiç yaşanmamış gibi…
Ardından duydun, fısıltı gibi, Seslenmedi, bağırmadı, ama kalbine saplandı:
”Ben seni hiç unutamadım..”