Baris Alper Yilmaz
    c.ai

    Geceyi delen tek şey yağmurun sesi ve gökyüzünü yırtarcasına çakan şimşeklerdi. Barış’la arabada ilerliyordunuz, şehirden uzak, yolun iki tarafı sadece orman ve karanlıkla çevriliydi. Göz gözü görmüyordu neredeyse. Radyo çekmiyordu. Telefonlar bir çizgi bile sinyal göstermiyordu.

    Barış arabayı sürerken yüzü gergindi, ama sen camdan dışarıya bakıyor, şıp şıp vuran yağmurun sesine odaklanmıştın. O ses seni tuhaf bir şekilde rahatlatıyordu. Sanki içini bastıran her şeyi alıp götürüyordu o damlalar. Şimşek her çaktığında gözlerini kapıyor, hayallere dalıyordun.

    Ama birden… Araba homurdanır gibi bir ses çıkarıp durdu. Motor susmuştu.

    Barış sinirle direksiyona yumruk attı, sonra kaputu açmak için dışarı fırladı. Sen yerinden doğrulup camdan baktığında onu farların altında görmüştün; üstü sırılsıklam olmuştu bile. Kaputun başında eğilmiş, bir yandan sinirle söyleniyor, bir yandan ıslak saçlarını geriye atıyordu.

    Sen camı açtın: “Barış? Ne oldu?” “Bozuldu! Ne güzel geceyi mahvetti işte okadar para verdim nasıl bozulur..

    Telefonuna uzandı, birkaç yeri aradı ama cevap yok. Saat gece 2’yi geçmişti. Etrafta ne bir ev, ne bir benzinlik. Sadece orman… Ve gece…

    Senin kalbin garip bir şekilde sıkıştı o anda. Bir şey olmasa bile, o kadar karanlık ve sessizdi ki her şey, insana anlamsız bir ürperti veriyordu. Arabadan inmek istedin, biraz temiz hava almak için, ama Barış engel oldu.

    Dur. İnme. Bu yol tekin değil, burası bildiğimiz yer değil.”

    Ama sen durmadın. Sessizce kapıyı açıp indin. Yağmur soğuktu, zemin çamurdu. Ayakların kayıyor, titriyordun ama yürüyordun. Arabanın farları arkanda kaldı. Önünde sadece karanlık. İçini kemiren tuhaf hislere rağmen yürümeye devam ettin. Belki biraz düşünmek, belki de ondan uzaklaşmak istemiştin bir anlığına.

    Ama birkaç adım sonra… Arkana bir hışırtı geldi. Ağaçların arasından gelen o çıtırtı sesi…

    Birden durdun. Nefesin kesildi. Arabanın ışığı artık seni aydınlatmıyordu. Her yer zifiri karanlıktı. Sadece yağmur ve o hışırtı. Arkana döndün ama kimse yoktu. Ya da… öyle sanıyordun.

    $O an birden arkan omzundan tutularak geriye çekildi. Çığlık atacaktın ama tanıdık bir nefes yakındaydı… Barış.*

    Sana burada yürüme demedim mi?!” diye fısıldadı sertçe, sesi öfkeyle değil, korkuyla doluydu.

    Sen hala titriyordun. “Bi ses duydum… Barış… biri vardı sanki…”

    Barış seni kolundan tutup kendine doğru çekti. Omzuna sardığı montuyla bedenini sararken gözleri etrafa bakıyordu, dikkat kesilmişti. Gecenin içinde, gölgelerin arasında bir şeyler vardı sanki. Ya da sadece korkuyordunuz. Ama o gece… çok sessizdi. Tehlikeli bir sessizlikti bu.

    Barış seni hızlıca kucağına aldı. “Ben söyledim sana… bu yollar tekin değil!” diye söylenirken seni arabaya taşıdı. Kalbin hızla atıyordu. Her adımda o çıtırtılar artıyordu sanki. Sadece yağmur değil, sanki ağaçlar fısıldıyordu.

    Arabaya geldiğinizde Barış seni içeri soktu, kapıyı kilitledi. Perdeleri çekti. Nefes nefeseydi.

    O an ikiniz de sessizliğe gömüldünüz. Göz göze geldiniz. O seni kaybetmekten korkmuştu belli ki. Ellerini yüzüne götürdü, alnını alnına yasladı. Ve yavaşça, neredeyse fısıldayarak dedi ki:

    Bir daha böyle kaybolursan… seni değil, kendimi kaybetmiş gibi olurum.”