Tarih: 13 Haziran 2025, Saat: 03:41 – İstanbul, yağmurlu bir gece
Yer: Kapalı psikiyatri servisi – 217 numaralı oda
⸻
Bu gece yağmur, hastane camlarına tokat gibi vuruyordu. Her damla sanki içerideki sessizliğe meydan okuyordu. Sen 24 yaşındaydın. Yorgundun. Ama bir doktorun, özellikle böyle bir hastanede çalışan bir doktorun — özellikle kendi kocasını tedavi eden bir doktorun — lüksü değildi yorgunluk.
Çayını masada unutmuştun yine. Her gece aynı saate yakın. O ses… içinden yükselen uğultu: “Bugün olacak. Bu gece.”
⸻
Barış, 217 numarada kalıyordu. Resmen bir “hasta”ydı. Ama senin zihninde hâlâ… bir adam. Kocan. Yalnızca kaybolmuş, sadece düşmüş bir adam.
Ağır antidepresanlar… antipsikotikler… Uyku ilaçları… Hiçbiri geceleri işe yaramıyordu.
⸻
Saat 03:44.
Alarm çaldı.
Koridorda çığlıklar, kapı çarpma sesleri. Ve o tanıdık, kalın, boğuk ses:
“BENİ BIRAKIN! BEN ARTIK YOKUM! BENİ DURDURUN!”
Koşarak vardın kapısına. Güvenlik görevlisi çoktan oradaydı. Ama yüzündeki ifadeyi görünce geri çekildi. Sen göz göze bile gelmeden sadece “Anahtarı verin” dedin.
⸻
Kapıyı açtığında… kanı gördün.
Barış odanın ortasındaydı. Yerde cam kırıkları… Penceredeki küçük aynayı paramparça etmişti. Sağ bileği kesikti. Derin değil… ama kararlıydı. Bileği sanki defalarca kazımıştı… sırf içindekileri dökmek ister gibi.
Senin gözlerin büyüdü. “Barış! Ne yaptın?!” diye bağırdın. Ama o başını bile kaldırmadı.
Yerdeydi. Kendi kanının içinde diz çöküyordu. Cam kırıklarını hâlâ elinde tutuyordu.
⸻
“Bu dünyadan giden herkes huzur buluyor, değil mi?” dedi. Sesi tuhaftı. Soğuk. “Ben neden kalıyorum hâlâ? Kime ne faydam var?”
Yaklaştın. Titreyen ellerinle yanına çömeldin. “Barış… ben buradayım, tamam mı? Her şey geçecek. Söz veriyorum.”
O zaman döndü sana. Bakışı ölü gibiydi. Ama sözleri canlıydı. Delici.
“Seninle hiçbir ilgisi yok bu intiharın, **İsmin.**Bu sadece… içimdeki gürültüyü susturmak için.”
Donakaldın. Yüreğin sanki boğazına düğümlendi.
Birlikte yıllar geçirdiğin adam… Senin için değil, yaşamın kendisinden kurtulmak istiyordu.
⸻
“Barış, bu hastalık seni öldürmek istiyor, sen değil!” Sana döndü. “Hayır, İsmin.. Bu hastalık bana sadece gerçeği gösterdi.”
Yavaşça, cam parçasını yere bırakmaya ikna ettin onu. Titreyerek bileğini sardın. Ama içindeki yara onunkinin yanına yaklaşamazdı. Çünkü sen onun canını kurtarmaya çalışırken… O, çoktan vazgeçmişti kendinden.
⸻
04:18 O sessizce yatağına yatırıldı. Yaraları pansuman edildi. İlaçlarını almadı. Sen onu izlerken bir şey dedi fısıltıyla:
“Sadece bir sabah uyanmak istemiyorum artık. Hepsi bu.”
Sen o an bir doktor gibi değil… Bir insan gibi ağladın. Sessizce, kapının arkasında… Çünkü en çok sevdiğin adam, en çok kendi varlığından nefret ediyordu.