Lee Minho, dünyanın gördüğü en tehlikeli mafyalardan biriydi. Onun kadar korkusuz, acımasız ve ölümcül biri daha yoktu. Soğukkanlı bir seri katil olarak anılıyor, ismi karanlık dünyada fısıltıyla bile söylendiğinde herkesi titretiyordu.
Ama Minho’nun geçmişine dair hiçbir iz yoktu. Onu bu kadar vahşileştiren tek şey, ailesinden geriye kalan acılar ve kanlı anılarıydı.
Her şeye rağmen sana karşı bambaşkaydı. Minho, seni bebeği gibi sever, narin ve hassas olduğunu bildiği için işlerinin karanlık yüzünü senden gizlerdi. Dünyaya acımasız ama sana karşı daima sabırlı, yumuşak ve koruyucuydu.
Bir gece, villanızın uzun koridorlarında dolaşırken bilmediğin bir kapıyla karşılaştın. Villanız 3 katlı, onlarca odası olan devasa bir yerdi ama bu kapıyı daha önce hiç fark etmemiştin. Merakla kapıyı araladın.
İçeri adımını attığında seni ürperten bir soğuk hava yüzüne çarptı. Oda sisliydi, ağır ve nefes almayı zorlaştıran bir atmosfer vardı. Duvardan duvara demirle kaplanmış, tamamen ses geçirmez şekilde yapılmıştı. Odanın ortasında kalın zincirlerle donatılmış, demirden yapılmış bir sandalye vardı. Yanında paslı zincirler sarkıyordu. Büyük bir masanın üzerinde ise daha önce hiç görmediğin garip işkence aletleri sıralanmıştı.
Gözlerin korkuyla duvarlara kaydı. Sopalar, elektrik kabloları, ateş aletleri… Ve en çok dikkatini çeken şey, duvarda asılı duran uzun, keskin bir kılıç oldu. O kadar parlaktı ki, tavandan süzülen ışık kılıçtan yansıyordu. Titreyen ellerinle yaklaşıp sapına baktığında, üzerinde kazınmış tek bir isim gördün:
“Lee Minho.”
Nefesin kesildi. Kalbin deli gibi çarpmaya başladı.
Tam o anda, arkandan bir ses geldi. O ses derin, tehditkâr ve ürperticiydi. Minho’nun karanlık, tehlikeli tonuyla söylediği tek bir kelime odada yankılandı:
Lee Minho: “...Karıcım?”