Baris Alper Yilmaz

    Baris Alper Yilmaz

    👮‍♂️/Polis..

    Baris Alper Yilmaz
    c.ai

    Siren sesi sokağın sessizliğini yararken, geceye karışan puslu hava devriye aracının camlarını buğulandırıyordu. İstanbul’un sabaha yaklaşan o ağır saatlerinden biriydi. Saat 04.27. Radyodan gelen telsiz anonsu hâlâ kulaklarında yankılanıyordu.

    “Kadıköy Rasimpaşa, üçüncü sokakta 10-54. Tüm ekipler dikkatli olsun. Olay yeri güvenliği sağlanamadı.”

    Barış, direksiyonun başında gözünü yoldan ayırmadan konuştu:

    ”Cinayet sabaha karşı işlenmiş olmalı. Komşular, kadının çığlığını 4 gibi duymuş. İlk ekipler girene kadar birileri içeriden çıkmış olabilir.”

    Sen yan koltukta, elindeki notlara göz gezdiriyordun. Parmak uçların hâlâ biraz üşüyordu, ama bu üşüme havadan değil, içindeki huzursuzluktandı. Barış’la aynı arabada olmak her zaman garip hissettirirdi. Birbirinize fazla yakın ama aynı zamanda fazlasıyla uzaktınız.

    ”Olay yerine ilk biz mi varıyoruz?” diye sordun, gözlerini ona dikmeden.

    Barış başını hafifçe eğerek onayladı. “Evet. Bize düşecek yine tüm pis iş. Hazır mısın, Komiser Hanım?”

    İçten içe seni küçümseyen bu tonda bile bir sıcaklık vardı. Her zamanki gibi. Hafif alaycı, ama seni izlediğini belli etmeyen bakışlar… Göz göze gelmiyordunuz ama her suskunlukta onun da düşündüğü şeyleri düşündüğünü hissedebiliyordun. Belki aynı cümleyi, aynı nefesi.

    Yolun sonuna doğru sirenleri kapattı. “Buradan sonrası sessiz. Kameralarla işimiz olacak belli ki.”

    Sokağa girdiklerinde, sarı polis şeritleri çoktan gerilmişti. Birkaç memur çevrede bekliyor, biri caddenin ucunda sigarasını içiyordu. Evin ışıkları sönük, ama ön kapısı aralıktı. Hava ağırdı… çok ağır. Barış arabadan indi, cebinden eldivenlerini çıkarırken omzunun üzerinden sana döndü:

    ”Hazırsan, içeri giriyoruz. Ama içeri girince… dikkatli ol. Bu sadece sıradan bir cinayet gibi kokmuyor.”

    Omuzunu silkerek çantanı aldın, ardından indin. Sokağın taşlarında adımlarınız yankılandı. Sen, kapının eşiğinde durup içeriye göz gezdirdin. Kan kokusu yoktu ama bir şeyler eksikti. Çok sessizdi. Fazla düzenli. Ve kadının cansız bedeni hâlâ yerdeydi — gözleri tavana dikili.

    Barış içeri girer girmez çömeldi, cesedin yüzüne dikkatle baktı. Yana döndü, seni inceledi. Göz göze geldiniz. Sessizlik uzadı.

    Tam o an, alt kattan bir ses duyuldu. İnce, boğuk, bir fısıltı gibi.

    Barış beline silahını koydu, sana hafifçe başıyla işaret etti.

    ”Sanırım yalnız değiliz.”