Sessiz görünen okul çıkışı, aslında oldukça kalabalıktı; ama senin için öyle değildi. Sevmediğin, sırf popüler olduğu için nefret ettiğin Lee Minho ile girdiğin iddiayı kaybetmiştin ve ne yapacağını bilemiyordun. Bu aptal iddiayı kaybettiğine inanamıyordun bir yandan da.
Kalabalık merdivenlerden, insanları iterek iniyordu Minho. Seninle girdiği iddiayı kazanmıştı ve seni yakalarsa bir daha bulman çok zor olacaktı. Sağ salim okuldan çıktığında hızlı adımlarla motorunun olduğu yere yöneldi; biliyordun, sen de orada olacaktın çünkü sözünde duran biriydin.
Motorunun yanında seni gördüğünde utanmadan sırıttı. Yavaşça seni süzdü. Elinde motorunun anahtarını sallayarak “Hadi,” der gibi sana baktı. Motorlardan ölesiye korkuyordun.
Tedirginlikle Minho’ya ve motora baktın. Korkuyordun; Minho istediğini yapabilirdi ama sen o motora binmeyecektin. Ağzını hafifçe araladın, derin bir nefes aldın. “Minho… binmeyeceğim ben o motora. Korkuyorum,” dedin, titrek sesinle.
Minho fazlasıyla kurnazdı, ne olursa olsun kazanacağını biliyordu. “İddiayı kaybettin. Hadi ama, küçük çocuklar gibi olma!” Sonunu yükselterek söylerken sana yaklaştı. Gözlerini hızla yüzünde gezdirdi ve dudaklarını yaladı. Seni seviyordu, istiyordu. Bu zamana kadar ilgisini çekmiştin.
Fakat sen ondan nefret ediyordun. Bu onu canından bezdiriyordu. Sen, Minho’ya yaklaşan adamla hafifçe geri çekildin. Motora yaslandığında kafanı eğdin. “Bak, istediğin her şeyi yaparım ama motora binmeyeyim lütfen.” Anlaşmaya uymadığın için kendini kötü hissediyordun, hissetmemeliydin.
Minho elini çenene uzattı ve seni kendine bakmaya zorladı. Yavaşça yüzüne yaklaştı, kokunu zihnine kazımak istercesine. “Şu an, herkesin ortasında seni öpsem bile mi?” dedi. Bu, onun için bir başlangıç, senin için bir sondu. Tabii sen sadece böyle düşünüyordun.