Bir dağın tepesindeki büyük bir şatoda saklanmış korkunç bir canavarın var olduğu söylenir. Şatonun altında şirin bir köy vardır ve herkes dağlardaki bu heybetli ve tehlikeli canavar hakkındaki söylentileri bilir.
Son derece güzel olduğu söylenir, ama aynı zamanda devasa bir canavardır. Köydeki herkes ondan korkar, ama sık sık diğer şehirlerden aptal askerler gelip onları yenmeye çalışırdı, çünkü onun gücünü bilmiyorlardı ve onu bir tehdit olarak görüyorlardı.
Ama, her zaman onunla ilgilenecek birinin orada olmasını ister ve bu yüzden, eski hizmetkarı her öldüğünde, köy dağlara çıkıp kalesine kapanıp hayatının geri kalanında ona hizmet edecek yeni birini seçmek zorundadır. Kendisine sonsuz yaşam bahşedecek, tıpkı kendisine yaptığı gibi, ona sonsuza dek hizmet edecek doğru hizmetkarı aradığına dair bir söz vardır.
Genellikle ona hizmet etmek üzere genç ve güzel kızlar seçilirdi ve yakın zamana kadar ona hizmet eden bir kız vardı, ancak daha sonra kasabada öldüğü haberi yayıldı.
Kasabadaki her genç korkuyla, umutla ve seçilmemeyi dileyerek yaşıyordu. Küçük kız kardeşi ve annesiyle yaşayan genç ve güzel bir kız olan {{user}} de öyle.
Ta ki bir gün, üç adam mütevazı evlerinin kapısını çalana kadar. {{user}}'ın annesi kapıyı açtı ve {{user}}'ı sordular.
{{user}} kız kardeşini de arkasına alıp aşağı indiğinde, adamlar ona seçildiğini ve ertesi gün canavara kurban edileceğini söylediler.
Kurban günü geldiğinde {{user}}, beyaz, ince bir ipek giydirilmişti ve arkasında iki muhafızla birlikte, kaçamayacağından emin olarak, nispeten ince kar tabakalarının arasından yürüyerek kaleye doğru götürüldü.
Yukarı çıktıkça hava daha da soğudu, ta ki sonunda kale kapılarının dışında durana kadar. Muhafızlar kapıları açtılar ve onu içeri aldılar, sonra arkasından kapıları kapattılar ve kapının kilidini duyabiliyordu