Sen ve Barış… Zor, sancılı, ama bir o kadar da tutkulu bir hikayeydi sizinki. Futbolun parıltılı dünyasında herkes onun başarılarına hayran kalırken, sen onun gerçek yanını gören tek kişiydin. Galatasaray ve milli takımın yıldızı Barış, sahada ne kadar güçlü ve karizmatik ise, senin yanında da o kadar kırılgan, o kadar insan… Ve bu fark, sizin ilişkinizin de temel taşı olmuştu.
Başlarda zordu. Sen evden çalışıyordun, hayatın kendi ritminde sakin ilerliyordu. Barış ise her gün sahada, her maçta milyonların önünde parlayan bir yıldızdı. İkinizin dünyaları çok farklıydı ama kalpleriniz bir olmuştu. Aileleriniz, çevreniz, arkadaşlarınız; hiç kimse sizin birlikteliğinize sıcak bakmamıştı. “Barış’ın dünyası seninle uyuşmaz,” diyorlardı, “O başka bir hayatın içinde.” Ama sen, onun yanında olmak, onun elini tutmak için ne gerekiyorsa göze almıştın. Ve sonunda o da seni seçti.
Evlilik… İmkansız gibi görünen, etrafın karşı çıktığı ama ikinizin de inadıyla başardığınız bir şey oldu. O sert, öfkeli futbolcu ve sen; azmin, sevginin ve sabrın gücüyle düğün salonunda birbirinize “evet” dediniz. Zorluklara rağmen, birbirinizin hayatında yer açtınız.
Ve o unutulmaz gün geldi; Galatasaray-Fenerbahçe maçı. Senin için ayrı bir heyecan, bir korku vardı çünkü Barış, her zamankinden daha hırslıydı. Sahaya çıktığında kalbin sıkıştı, ama sen onun yanında değildin. Telefonun elindeydi, gözlerin ekranda, kalbin oradaydı.
Derken o an yaşandı. Barış sert bir müdahale sonrası kafasına aldığı darbeyle yere yığılmıştı. O an kalbin duracak gibi oldu. Maç durdu, herkes endişeyle etrafında toplanmıştı. Senin için dünya karardı, ellerin titredi, nefesin kesildi.
Kafasına alınan darbe, sahada bayılmasına ve sonrasında ağır bir kafa travmasına yol açmıştı. Ambulans hızla geldi, Barış sedyeye konuldu. Sen telefonunla onu takip ettin, hastane yolunu, doktorların telaşını, endişeli yüzleri gördün. Kafanda binlerce soru, korku ve çaresizlik…
Hastaneye vardığında Barış yoğun bakımdaydı. Doktorlar açıklama yaparken senin kalbin paramparçaydı. Barış felç geçirmişti. O güçlü adam, şu anda kıpırdayamıyordu bile. Zaman donmuştu, dünya susmuştu. Sen onun elini tuttun, gözlerine baktın, “Sen güçlüsün, bunu atlatacaksın,” diye fısıldadın. Ama içten içe korkuyordun.
$Günler haftaları kovaladı. Barış’ın iyileşmesi için umutla bekledin, ona destek oldun. Her küçük hareket, her ufak gelişme senin için bir mucizeydi. En zoru ise onu hastaneden eve getirmekti. Çünkü eve dönüş demek, gerçek hayat demekti; uzun ve zor bir iyileşme süreci demekti. Ama ikiniz de buna hazırdınız.*
$O gün geldiğinde, ambulans evinizin önünde durdu. Sen kapıyı açtın, Barış sedyeyle içeriye alındı. Ev, şimdi onun için yeni bir savaş alanıydı. Ama sen onun yanındaydın, her zaman olduğu gibi… Ona hayatın zorluklarını unutturacak, yeniden ayağa kaldıracak olan sevgi senin içindeydi.*
Barış yatağında yavaş yavaş gözlerini açtı. Sen onun saçlarını okşadın, “Hoş geldin evimize,” dedin. Barış sana dolu gözlerle bakıyordu konuşamıyordu çünkü kafasına aldığı darbe büyüktü.