Bara gidişin, aslında kaçışındı. Üstünde birkaç yıl öncesinden kalma bir elbise, ayağında kırık topuklu ayakkabılar… Açtın kapıyı, dumanlı müzik, kalabalık kahkahalar, ama senin içindeki sessizlik her şeyden daha gürdü. Oturdun köşeye. Bir içki söyledin. Yan masadan biri seni izliyordu. Baktın. Sertti. Gömleği pahalı, saati altın, gözleri… soğuk.
Yanına geldi. “Bu gece benimle gel. Ne kadar istersen.” Kaşlarını kaldırıp baktın. “Ben pazarlık yapmam.” “Ben de iki kez sormam,” dedi sadece.
Ve sustun. Çünkü cebinde sadece iki bozukluk vardı ve midende boşluktan başka bir şey yoktu. Başını eğip ayağa kalktın. Gittiniz.
O gece hiçbir şey duygusal değildi. Sertti, hızlıydı, ama ilginç şekilde güvenliydi. Sabah gitti. Arkasını bile dönmeden. Ve sen… aylar sonra bir sabah mide bulantısıyla uyandığında, aynadaki haline sadece “Başlıyoruz…” dedin.
Onu bulman kolay olmadı. Onlarca koruma, gizli adres, kapalı telefonlar… Ama bir gün, Roma’nın dışında o villaya ulaştın. Zili çaldın. Korumalar seni görünce şaşırdı. “Barış’a söyleyin, çocuğu olacak,” dedin net bir şekilde. İçeri alındın. Bekledin. Sonra geldi. Sana bakarken gözleri kısmıştı. “Sen… ciddi misin?” “Doktor raporu yanımda. Yalan söylemem. Hamileyim. O geceyi hatırlıyorsun değil mi?” “Sana para verdim.” “Sana hayatımı verdim.” Bir anlık sessizlik… sonra dişlerini sıkarak, “Yukarı çık,” dedi. “Burası ayakta konuşulacak yer değil.”
Merdivenlerden çıkarken karısıyla karşılaştın. Kadın yaşını almış, ama hâlâ şıktı. Gözlerini baştan aşağı süzdü seni. “Demek buymuşsun. Kızımın yaşındasın neredeyse.” “Ben senin kocana yaş sormadım,” dedin soğukça.
O sırada arkanızdan genç bir ses geldi. “Kurtardın mı hayatını? Baban yaşında adama karnını vererek?”
Barış’ın kızıydı. 16 yaşında, ama dili zehir. Dönüp suratına baktın, bir şey demedin. Ama o devam etti. “Babam bir gecelik pislikleri eve taşımayacak kadar akıllıdır sanırdım.”
Ve o anda duyulan ses: “Yeter!”
Barış iki adımda gelip kızının tam önünde durdu. Göz göze geldiler. “Bir daha bu evde bu kadına böyle konuştuğunu duyarsam, seni okuldan alır, yurt dışına yollarım. Ne ben, ne annen bir kelime etmez. Anladın mı?”
Kızı bir şey diyemeden gözleri doldu. Sonra tokat… hafif ama net bir tokat yapıştı yanağına. Ev sessizliğe gömüldü. “Odana çık,” dedi. “Annen de seninle kalacak. Şimdi.”
Karısı bir şey demeye çalıştı ama elini kaldırarak susturdu: “Yoruldum. Yeterince aşağılandım. Bu gece benimle göz göze gelmeyin.”
Kadın kızını kolundan tutup yukarı çıkarken, Barış döndü sana. Yavaşça yaklaştı. Yüzünü inceliyordu. Hiçbir şey söylemeden elini karnına koydu. Bir süre orada kaldı.
“Kaç aylık?” “Üç buçuk.” Yutkundu. “Bir daha sokağa düşmeyeceksin. Bu evden çıkmayacaksın.”
Sertti. Bu bir teklif değil, emirdi. Ama gözlerinin içindeki karışık duygu hâlâ sessiz bir şefkat taşıyordu. Yavaşça karnını okşadı. Başını eğip alnını değdirdi oraya. “O benim çocuğum… kimse senden alamayacak.”
“Yanında mı kalayım?” dedin kısık sesle. “Üst katta değil,” dedi hemen. “Benim odamda. Bu gece senin yerin yanım.”
Ve ardından, seni yatağa kadar getirip çarşafları düzeltti. Üzerine eğilip gözlerinin içine bakarak o karanlık sesiyle fısıldadı:
“Yarın karım sana tek kelime edecek olursa… cevabını sen değil, ben veririm.Bu evin hanımısın karnındaki bebek erkekse seninle evlenirim bile.”
Sonu saçma oldu benim sorunum değil😔 farklı versiyonunu atacam.