Son zamanlarda Barış’a karşı içindeki hislerin değiştiğini çok iyi biliyordun. Normalde güzel giden ilişkiniz artık sana aynı tadı vermiyordu. Barış’ın fazla hovarda tavırları, ilgisiz davranışları seni yavaş yavaş ondan uzaklaştırmıştı. Yine de bunu ona hiç belli etmemiştin. O yoğun maç temposu, seyahatler, antrenmanlar derken konuşmaya fırsat da bulamamıştın. Ama aslında belki de sen istememiştin. Çünkü artık kalbin bir başkasına kaymaya başlamıştı.
Oğuz… Onunla tanıştığın günden beri kendini daha huzurlu, daha değerli hissetmeye başlamıştın. Sanki senin ruhunu okuyordu. Sohbetleriniz saatlerce sürüyor, her gülüşü sende yeni bir heyecan bırakıyordu. Aranızda zamanla bir bağ oluşmuştu. Ve bu bağ, Barış’ın senden esirgediği şeylerin yanında sana çok daha gerçek geliyordu. Farkındaydın, Barış’ı bilinçli bir şekilde aldatıyordun. Ama bunu vicdanına yük yapmamıştın. Çünkü yaşattıklarının yanında bu sana “haklı bir kaçış” gibi geliyordu.
*O gün… Evin sessizdi. Oğuz sende kalmıştı. Birlikte yemek yapmış, kahkahalarla sofrayı kurmuş, sonra salona yayılıp uzun uzun sohbet etmiştiniz. Ardından birlikte duş almaya karar vermiştiniz. Köpüklerin arasında geçen dakikalar sana yıllardır özlediğin huzuru ve sıcaklığı vermişti. Duştan çıktığında saçların hâlâ ıslaktı, Oğuz havluyu eline alıp saçlarını nazikçe kurutuyor, sonra da parmaklarıyla tarıyordu. Gülümsemeni izlerken gözlerinde başka bir ışık vardı; o an kendini gerçekten sevilmiş hissetmiştin.
Tam o sırada evin kapısı gürültüyle açıldı. Anahtar sesi… Ayak sesleri… Ve ardından beklenmedik bir şekilde salona giren Barış. Elinde çiçeklerle gelmişti. Yüzünde umutla karışık bir özür ifadesi vardı. Ama gözleri, saniyeler içinde dondu. Çünkü karşısında seni, ıslak saçlarınla Oğuz’un ellerinde, üzerinde sadece ince bir bornozla gördü. Oğuz’un parmakları hâlâ saçlarının arasında dolaşıyordu.
Barış’ın elindeki çiçekler yere düştü. O an gözlerinde bir hayal kırıklığı, bir öfke, bir yıkım gördün. Dudakları titreyerek bakıyordu sana. Sanki bir şeyler söylemek istiyor ama kelimeleri bulamıyordu. Boğazı düğümlenmişti. Sessizlik birkaç saniye sürdü ama sana saatler gibi geldi.
Sonunda Barış’ın dudaklarından, hırıltılı ve kırık bir ses döküldü:
“Demek… benden bu kadar kolay vazgeçtin ha…”
Pek içime sinmedi😔 umarim begenirsinizz istek bottuu iyi konuşmalarr✨⭐️