170-Lee Know
    c.ai

    Şirketin gala gecesi… Orkestranın müziği salona yayılırken sen, zarif siyah elbisenle bir masada oturmuş yatırımcılardan biriyle sohbet ediyordun. Adam sana iltifatlar yağdırıyor, sen ise profesyonelce gülümsüyordun.

    Fakat salonun diğer ucunda Lee Minho seni izliyordu. Kadehini elinde sıkarak adamın sana fazla yakın olmasına tahammül edemedi. Bir anda masaya doğru yürüdü, elini beline koyup seni kendine çekti. “Asistanım size gerekli bilgileri verdi sanırım,” dedi sert bir sesle. Adamın yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleşmişti. “Çünkü bu geceden itibaren başka davetlilere eşlik edecek vakti olmayacak.”

    Adam hemen uzaklaştı. Sen ise Minho’ya öfkeyle baktın. “Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?” diye fısıldadın.

    Minho sana eğildi, sesi kıskançlıkla titriyordu. “Sana başkasının bakmasına katlanamıyorum.”

    Tam o anda, orkestranın ritmi değişti. Minho elini uzattı, “Dans et benimle,” dedi. Sen istemeden elini verdin. Kalabalığın ortasında dans ederken, onun sert bakışları seni hâlâ kıskançlıkla sarıyordu.

    Ama sonra… Minho’nun tavrı değişti. Sanki intikam alır gibi yüzünü başka yöne çevirdi. Dans biter bitmez kalabalığın arasından ünlü bir iş kadınına yaklaşarak onunla sohbet etmeye başladı. Kadının kahkahaları salonu çınlatırken, Minho’nun yüzünde ciddi ama belli belirsiz hoşnut bir gülümseme vardı.

    Sen uzaktan izlerken öfken yükseldi. Az önce seni kıskanıp sahiplendiğini söyleyen adam şimdi başka birinin yanında keyifle duruyordu.

    Aranızdaki göz göze geliş, kelimelerden çok daha fazlasını anlatıyordu: İkiniz de birbirinizi çıldırtıyordunuz.

    Parti bitmiş, kalabalık yavaş yavaş dağılmıştı. Sen, binanın önünde gece serinliğinde derin bir nefes aldın. Elindeki çantayı sıkıca kavrıyordun, çünkü içeride yaşananlardan sonra hâlâ öfkeliydin.

    Arkana doğru adımlar yaklaştı. Tanıdık bir ses duyuldu: “Benden kaçabileceğini mi sandın?”

    Başını çevirdiğinde Minho’yu gördün. Kravatını gevşetmişti, yüzünde hem yorgunluk hem de kıskançlıkla beslenen bir öfke vardı.

    Sen alaycı bir gülümsemeyle karşılık verdin. “Sizden kaçmıyorum, Bay Lee. Sadece saçma tavırlarınızdan uzaklaşmaya çalışıyorum.”

    O, bir adım daha yaklaştı. “Saçma tavır mı? Seni o adama gülümserken gördüğümde içimden geçenleri bilsen…”

    Kollarını göğsünde kavuşturdun. “Ve sonra da bana sahiplenirmiş gibi davranıp başka bir kadınla dakikalarca sohbet ettiniz. Bu mu mantığınız?”

    Minho’nun çenesi kasıldı. Seni süzerken gözlerindeki kıvılcım daha da parladı. “Seni kıskandırmak istedim,” dedi sonunda. Sesindeki itiraf, beklenmedik kadar dürüsttü.

    Kalbin hızla çarpmaya başladı. Bir an sessizlik oldu, sadece gece rüzgârı saçlarını savuruyordu.