Yağmur, sabah erkenden başlamıştı. İnce ince yağıyordu ama durmuyordu. Rize’nin alışıldık havasıydı bu. Okulun bahçesine yürürken ayakkabıların çamura batıyor, saçların nemden kabarıyordu. Ama umursamıyordun. Hava dağınık, sert ve soğuktu. Tıpkı senin gibi. Barış’la aynı anda okula girmiştiniz yine. Sen bahçeye girerken, o duvar kenarında Yunus ve Kerem’le sohbet ediyordu. Göz göze geldiniz. Ama hiçbir şey demedin. O da hiçbir şey demedi. Yine o sessizlik oldu aranızda. Ne bakışını kaçırdın ne de yüzünü çevirdin. Çünkü alışkındın artık. Her gün kavga etseniz de, her adımınız bir şekilde birbirinize denk geliyordu.
Okulun en dikkat çeken iki kişisiydiniz. Barış yakışıklıydı. Sertti. Ciddiydi. Hem Rizespor’un altyapısında oynuyordu, hem de okul takımının kaptanıydı. Herkes onun peşindeydi. Kızlar onunla konuşmak için yolunu değiştiriyor, teneffüslerde onun storylerini gizlice izliyordu.
Sen de farklı değildin. Güzeldin. İnce yapılı, mavi gözlü, kızıl saçlıydın. Erkeklerin ilgisi üzerindeydi ama sen kimseyle ilgilenmiyordun. Herkes seni soğuk buluyordu ama bu hâlin onların daha çok ilgisini çekiyordu. Kimseye yüz vermiyordun. Barış da vermiyordu. O yüzden sürekli konuşuluyordunuz. “Bunlar kesin gizli gizli görüşüyor.” “Yok canım, kavga ede ede bir hâl oldular.” Herkesin ağzında siz vardınız.
Aslında düşman değildiniz. Sadece kelimeleriniz kılıç gibiydi. Kalbinizde sakladığınız şeyler vardı ama kimseye gösteremiyordunuz. Bu yüzden tartışmalarınız daha çok dikkat çekiyordu. Özellikle sınıfta karşı karşıya geldiğiniz anlarda.
O gün sınıfta sessizdin. Barış ise tahtada bir şey anlatıyordu. Konu tamamen seni ilgilendirmese bile araya girdin. Ona ters bir cevap verdin. Barış döndü ve sert bir sesle konuştu: — “Senin her şeye karışma gibi bir huyun var galiba.”
Sen hemen karşılık verdin: — “Senin de herkesi susturma gibi. Ama ben susmam.”
Sınıf sessizleşti. Herkes sizi izliyordu. Bu sahnelere alışkınlardı ama her seferinde daha çok heyecanla izliyorlardı.
Teneffüste Zeynep ve Ecem yine etrafını sarmıştı. — “Barış’la aynı renk mont giymişsiniz.” — “Bugün story atmış, arkada sen varsın galiba. Siyah çantalı kız!” — “İkna olduk artık. Gizli gizli konuşuyorsunuz!”
Sen sıkılmıştın. Anlamıyorlardı. Gerçekten bir şey olmadığını söylemek yoruyordu seni. Ama kalbinin içinde başka bir şey olduğunu da biliyordun.
Aynı şekilde Barış da Yunus ve Kerem’den kaçamıyordu. — “Kanka senin bu kıza bir şey hissettiğin çok belli.” — “Her lafına cevap veriyorsun.” — “Kızı korurken yakaladım seni geçen gün. İnkar etme artık!”
Barış sessizdi. Cevap vermiyordu. Ama bakışları ele veriyordu her şeyi.
Okul çıkışında yağmur hâlâ yağıyordu. Şemsiyen yoktu. Kapüşonunu başına çekip hızla yürüyordun. Arkandan bir ses duydun ama bakmadın. Bir adım sonra biri kolunu tuttu. Sert bir tutuştu ama canını yakmamıştı. Arkanı döndüğünde Barış’ı gördün.
Gözleri seninkilere kilitlenmişti. Yağmur saçlarını ıslatmıştı. Ciddi bir yüz ifadesiyle konuştu: — “Ne zaman bitecek bu saçmalık?”
Hiçbir şey söylemedin. Sadece ona baktın. Gözlerinin içindeki karmaşayı görmesini istedin.
Barış bir adım daha yaklaştı. — “Sana bakmaktan bıktım. Ama gözlerim senden başkasını bulamıyor