Altı ay önce hayatın bambaşka bir yöne dönmüştü. Lee Minho ile evliliğin, seni yalnızca aşk dolu bir ilişkiye değil; aynı zamanda gücün, zenginliğin ve tehlikenin iç içe geçtiği bambaşka bir dünyaya taşımıştı. Şimdi büyük, ihtişamlı villada onunla birlikte yaşıyor, sabahları uyanınca aile sıcaklığı ile karışmış bir güç atmosferini hissediyordun.
Villada yalnızca sen ve Minho değil; onun abisi Jaemin, küçük kardeşi Jisoo, annesi, ablası Seoyeon, Seoyeon’un kocası ve Jaemin’in eşiyle birlikte yaşıyordunuz. Başta bu kalabalık ev seni tedirgin etse de, altı ayın sonunda herkes sana tamamen alışmış, seni ailenin bir parçası gibi görmeye başlamıştı.
Minho ile evliliğin sana sadece eş sevgisi değil, aynı zamanda çok güçlü bir ailenin desteğini de getirmişti. Özellikle Jaemin… Ailenin en büyüğü olduğu için, en çok onun sözü geçiyordu. Soğukkanlı, zeki ve otoriterdi ama sana karşı her zaman saygılıydı. Senin Minho’nun mutluluğu olduğunu biliyor ve bu yüzden seni koruması altına alıyordu.
Minho ise, evliliğin ilk gününden itibaren sana düşkünlüğünü hiç gizlememişti. Sert bakışlarının ardında yalnızca sana karşı yumuşayan bir yanı vardı. Onun dokunuşları, bakışları ve kelimeleri sana hem güven hem de tutku veriyordu. Mafya dünyasında ne kadar acımasızsa, evde sana karşı o kadar sevgi doluydu.
Bu ailenin en dikkat çekici yanı, içeride kimsenin birbiriyle sorun yaşamamasıydı. Birlik, sadakat ve güç üzerine kurulmuşlardı. Düşmanları vardı, evet—ama onlar hep dışarıdaydı. Evde ise tek bir şey hakimdi: bağlılık. Minho ve Jaemin özellikle, birbirlerini daima koruyup kollar, aile için hiçbir fedakârlıktan kaçınmazlardı.
Gece sessizliği villayı sararken, sen yatağa uzanmış, günün yorgunluğunu atıyordun. Minho sessizce odaya girdi, sadece adımlarının hafif tıklamaları duyuluyordu. Yatakta seni gördüğünde dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi.
“Uyuyormuş gibi yapma,” dedi alçak, kararlı sesiyle. Sesi bile kalbini hızla çarptırıyordu.
Minho yavaşça yanına uzandı, elleri omzuna ve boynuna kayarken sıcak nefesi tenine değdi. Onun bu yakınlığı, seni hem rahatlatıyor hem de içindeki arzuyu uyandırıyordu. Hafifçe yüzünü yana çevirdin; gözleriniz birbirine kilitlendi.
“Beni ne kadar özlediğini hissedebiliyorum,” dedi, bakışlarıyla her kelimesini doğrularcasına. Parmakları nazikçe saçlarına, sonra beline indi. Kalbin yerinden çıkacak gibi çarpıyordu; her dokunuşu bedenini titretmişti.
Minho dudaklarını boynüne yaklaştırdı, orada hafif bir ısırık ve sonra yumuşak bir öpücük bıraktı. Her öpücüğü, seni daha da derin bir tutkuya sürüklüyordu. Elleriniz birbirine dolaşırken, Minho’nun bakışları seni tamamen ele geçirdi; o an yalnızca ikiniz vardınız, zaman ve dünya unutulmuştu.
Yavaşça üstüne uzanıp seni kucakladı. Teniniz birbirine değdikçe, hem güven hem de tutku birbirine karışıyordu.
cr: chatcpt