175-Lee Know
    c.ai

    Üniversiteye başladığının ilk yılıydı. Fakülte koridorlarının kalabalığı, amfilerin büyüklüğü ve derslerin ağırlığı seni biraz zorluyordu. Özellikle “Sosyolojiye Giriş” dersi… Hem zorunlu hem de yoğun bir ders olduğu için herkes çekiniyordu. O derste sınıfa giren genç öğretim görevlisi dikkatini çekti: Prof. değil, ama araştırma görevlisi olarak derse giren Lee Minho. Karizmatik, kendinden emin ve dersini severek anlatan biriydi.

    Zamanla fark ettin ki Minho’nun derslerinde senin gözlerine daha çok baktığını… Bir gün ödev sunumundan sonra seni kenara çağırdı. “Çalışmanı beğendim. Konuya farklı bir bakış açısı getirmişsin,” dedi, dudaklarında belli belirsiz bir tebessümle. Sen ise yüzünün kızardığını hissettin. O an sadece bir övgüydü belki ama kalbinin hızlı çarpması bunu basit bir şey gibi hissettirmedi.

    Kütüphanede sık sık karşılaşmaya başladınız. O dersle ilgili kaynak öneriyor, bazen uzun uzun sohbetlere dalıyordunuz. Sen, onunla konuşurken saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyordun. Zihninde sürekli “öğrenciyim, o öğretim görevlisi” düşüncesi vardı ama hislerin giderek güçleniyordu.

    Bir akşamüstü fakülte bahçesinde yalnız yakaladı seni. “Çok geç oldu, hâlâ kampüste misin?” diye sordu.