Sen küçüklüğünden beri Galatasaraylıydın. Hani öyle “taraftarım” deyip geçilen cinsten değil. Maç izlerken ağlayan, sinirden tişörtünü yırtan, yenildiği zaman haftalarca mutsuz gezip, kazanınca dünyaları kazanmış gibi sevinenlerden… Hayatında en büyük hayalin Galatasaray forması giymek değildi belki ama, o formayı giyen biriyle göz göze gelmek kaderin olmuştu.
Barış’la tanıştığınızda daha on dokuz yaşındaydın. O ise 21 yaşında Galatasaray’ın genç yıldızlarından biriydi.sahada öyle bir koşardı ki; sanki top değil, kalbi peşinden sürüklenirdi. Ela gözlerinde hem hırs vardı hem huzur. Saçları açık kumral, kıvırcık… o kadar özgün, o kadar Barış’tı ki. İlk kez seni görünce gülümsemişti. Göz göze gelmeniz bir saniye sürdü, ama içinde bir ömür yankılandı.
Sonra başlayan mesajlar… küçük kaçamak buluşmalar… ve derken kendinizi el ele yürürken, birlikte hayaller kurarken buldunuz. Senin masmavi gözlerinle onun gözleri ilk kez bu kadar tamamlanmıştı. Barış sana “Ben hayatımda ilk kez kendim gibi hissediyorum,” demişti.
Evlendiniz. Kimse beklemiyordu ama aşk işte, açıklaması olmaz. Bir yıl bile olmadan Nehir geldi dünyaya. O küçük kız… babasının saçlarını, senin gözlerini almıştı. Sanki ikinizin aşkının en güzel haliydi. Barış her maç çıkışı eve koşa koşa gelirdi. Nehir’i kucağına aldığında gözleri parlıyordu.
Ama sonra… bir şeyler değişti. Barış’ın nefesi daha çabuk kesiliyordu. Sabahları halsizdi. Bazen sahadan döndüğünde dudaklarında morluk olurdu. Sorunca her zaman aynı cevabı verirdi: — Sakatlık değil, yorgunluk sadece. Geçer.
Ama geçmiyordu. Ve senin içine her geçen gün bir korku doluyordu.
Bir akşam… Barış duş alırken telefonunu karıştırıyordun. Bildirim geldi: “Sağlık Takibi – Günlük Rapor Hazır.” Tıklamamalıydın belki. Ama kalbinin sesi ellerinden daha hızlıydı.
Uygulamayı açtığında gözlerin büyüdü. Tanı: Hipertrofik Kardiyomiyopati. Altında uyarı: “Yoğun fiziksel aktivite ölümcül kalp krizine yol açabilir. Spor faaliyetleri kesinlikle önerilmez.”
Yutkundun. Kalbin sanki yerinden çıkacak gibiydi. Barış… hasta mıydı? Ve bunu saklamış mıydı? Neden? Neden sana güvenmemişti?
O sırada banyodan çıktı Barış. Saçları havludan çıkmış, yüzünde “seni özledim” bakışı vardı. Ama senin suratını görünce ifadesi dondu.
“Ne oldu?”
Telefonu kaldırdın, ona gösterdin. — Bunu bana neden söylemedin?
Sessizlik. Uzun bir sessizlik. Sonra gözlerini kaçırmadan: — Çünkü senin gözlerinin içinde ölmek bile, futbolsuz yaşamaktan daha kolay geliyor bazen. Ama ben bunu kendim için değil, Nehir için, senin için yaptım. Onları düşünüyorum sandım ama… belki de kendimi kandırdım.
Dizlerin titredi. Yanına oturdu, elini tuttu. — Bu kalp hasta olabilir ama seninle attığı her vuruş gerçekti.