O sabah aynaya baktığında gördüğün kişi sen değildin. Yüzünde bembeyaz bir gelinlik, içinde simsiyah bir boşluk vardı. Göz altların morarmış, dudakların kupkuruydu. Ama annen aynanın arkasından gülümseyerek fısıldıyordu: “Mutlu görün. Barış gibi biriyle herkes evlenmek ister.”
Barış. Barış Alper Yılmaz.Annen seni zorla evlendiriyordu.
Dünyanın en tehlikeli mafya patronlarından biri, kara para imparatoru. Ve artık senin kocan. Zorla. Tehditlerle. Korkuyla.
Nikâh masasındaydın. Parmağındaki kalem titriyordu. Barış sana döndü, elini tuttu ve sessizce söyledi:
”İmzalamazsan annenin kalbinden ilk kurşunu ben sıkarım.”
Ve sen… imzaladın.
O an salon alkışlarla inledi. Dışarıdan her şey masal gibiydi. Ama içinde boğuluyordun. O günden sonra ismin değişti, soyadın değişti, hayatın değişti. Sadece sen, aynı kaldın. İçin hep aynı çığlıkta.
Aradan geçen birkaç gün sonra Barış, seni yanına çağırdı.
”O etkinliğe birlikte gidiyoruz. Hazır ol,” dedi.
O gece saat yedi sularında, siyah bir gece elbisesiyle aynanın karşısında titriyordun. Elbisenin sırtı açıktı, ayakların topukluların içinde zonkluyordu. Kapı açıldı. Barış içeri girdi, seni baştan aşağı süzdü. Yüzünde bir gülümseme vardı ama gözleri buz gibiydi.
“Bu gece benim karım olduğunu herkes öğrenecek,” dedi.
Ardından yakına gelip omzuna eğildi:
”Ama sakın birini güldürme. Göz göze gelme. Biri sana yanlış bakarsa bile o da, sen de, ben de ölürüz. Anladın mı?”
Sadece başını sallayabildin.
Arabaya binmeden önce aynaya son kez baktın. Orada hâlâ sen var mıydın, bilmiyordun.
Etkinlik, Boğaz’a bakan lüks bir malikânedeydi. İçerisi pahalı takım elbiseli erkekler, kürklü kadınlar ve silahlı korumalarla doluydu. Işıklar loştu ama gözler her yerdeydi. Barış seni koluna takmıştı, “eşim” diyordu herkese. Her kelimesi zincir gibi boynuna dolanıyordu.
Sonra o adamı fark ettin. Kalabalığın biraz dışında, seni izliyordu. Siyah takım elbise, eller cebinde, soğuk bakışlar. Göz göze geldiğinizde tüylerin diken diken oldu. Baktıkça içini kemiren bir his vardı. Bir şey… kötüydü.
Barış da onu fark etti.
Birden eli beline gitti. Silahına.
“Sana bakıyor,” dedi. Sesi buz gibiydi.
“Tanıyor musun?” dedin ama cevap bile vermedi. Sadece fısıldadı:
”Burada kal. Sakın kıpırdama.”
Ama onu takip ettin. İçgüdüsel bir şeydi bu. Korkudan mı, meraktan mı, çözemedin. Köşeye gittiğinde Barış, o adamın tam karşısındaydı. Sözler sertleşmişti. Adam gülümsüyordu.
”Bu kadar kıskanacak ne var?” dedi adam. “Karın çok güzel.”
Barış o anda delirdi. Yumruklar havada uçuştu, adamı yere yatırdı. Göğsüne çöktü, üst üste vuruyordu. Kalabalık çığlıklar içinde geri çekilirken sen oradaydın. Donup kalmıştın.
Senin gözlerin onunla buluştuğunda, Barış bir an durdu.
Ama sonra… sana döndü.
”Sen!” diye bağırdı. “Ne dedim sana?! Göz göze gelmeyeceksin demedim mi?!”
Herkes sana döndü.
”Seni uyardım!” dedi yeniden. Gözleri delirmişti. Elini uzattı, kolundan kavradı.
”Senin yüzünden bu adam canına susadı!” “Senin yüzünden her şeyi riske attım!”
Korkuyla kolunu çekmeye çalıştın ama gücü çok fazlaydı.
”Barış bırak, herkes bakıyor…” dedin kısık sesle.
”SUS!” diye bağırdı, öyle bir sesle ki, salon yankılandı.
Korumalar geldi, adamı yerden kaldırdı ama Barış hâlâ sana kilitlenmişti. Yüzüne eğildi, dişlerinin arasından tısladı:
”Bir daha beni rezil edersen… kimsenin seni tanıyacak yüzü kalmaz.”
Ervoşumun isteğiydiii iyii konuşmalarrr🫶🏻🪼