Bir kadının hem zekâsıyla hem güzelliğiyle dikkat çekmesi çoğu zaman sorun olurdu. Ama sen sorunlardan hiçbir zaman kaçmadın. Avukattın. Başarılı, disiplinli, kararlı… Mahkeme salonlarında ses tonun bir silah gibiydi. Sarı saçların her daim toplu, yeşil gözlerin karşındakinin kalbine saplanan hançer gibi. Güzel bir fiziğin vardı ama sen insanların seni görünüşünle değil, zekânla hatırlamasını isterdin. Yine de çoğu erkek seninle konuşurken göz teması kuramazdı.
Hayatın rutine bağlıydı. Kazandığın davalar, ofiste geçen geceler, sabah kahvesi olmadan başlayan günler… Ama o gece… O gece farklı bir şey vardı içinde. Belki de yorgunluktan, belki duygusal bir boşluktan, arkadaşlarının ısrarına dayanamadın. “Hadi, bir gece sadece kendin için yaşa” dediler. Ve sen kabul ettin.
Bar, loş ışıklar, yüksek kahkahalar, fonda çalan bir caz parçası… Aylar sonra ilk kez kendini gerçekten serbest bırakmıştın. Dans ediyordun. Ellerini havaya kaldırıp gözlerini kapattığında, vücudun müzikle uyumlu bir şekilde hareket ediyordu. İçkini yudumlamıştın, kafan güzeldi ama bilincin yerindeydi. Ve tam o sırada, o geldi.
Barış.
Kalabalığın ortasında birden bire hava değişti. Sanki her şey yavaşladı. Girişte durmuş seni izliyordu. Siyah gömlek, keskin yüz hatları, buz gibi bir ifade… Onun kim olduğunu biliyordun. Adını duyduğunda insanların titrediği, mahkeme salonlarında bile hâkimlerin göz göze gelmekten kaçındığı adam. Mafya dünyasının kralı. Yasa dışının soğuk nefesi.
Ama sana doğru yürüdüğünde… Gözlerini kaçırmadın. Hatta içten içe, yaklaşmasını istedin.
Sana hiçbir şey sormadan elini uzattı. “Kalk.”
Söz değildi bu. Emir de değildi. Ama reddetmenin mümkün olmadığı bir çağrıydı. Kalktın. Ellerin beline yerleştiğinde, kalbin yerinden çıkacak gibi oldu. Dans ederken yüzü yüzüne çok yakındı. Nefesi yanağını okşadı. Gözleri, senin gözlerine değil, içindeki karanlığa bakıyordu sanki.
Gece ilerledi. İçkiler çoğaldı. Sohbet kısa sürdü ama bakışlarınız dakikalarca konuştu. Ve sonra… Otel odasına çıktınız.
Kapı kapanır kapanmaz Barış seni duvara yasladı. Dudakları aç gözlülükle seninkilere saldırdı. Onun öpüşleri bile öfke taşıyordu. Vücudu, sahiplenir gibi değdi tenine. Soğuktu, sertti… ama arada nefesin kesildiği anda göz göze geldiğinizde, içinde kırılmış bir adamın acısını gördün. O gece sabaha kadar sürdü. Bedenin titredi, kalbin çırpındı. Onun kollarında kayboldun. Her seferinde daha derin bağlandın.
Ama sabah… uyandığında odada yalnızdın. Bir not bile yoktu. Sen, hiçbir şey demedin. Hayatına geri döndün. Ama içindeki bir şey dönmemişti.
İki ay sonra, bir sabah ofise gitmeden önce aynada yüzüne baktığında, bir gariplik vardı. Karnına dokundun. İçgüdülerin bağırıyordu. Testi yaptın. İki çizgiyi görünce dünya başına yıkıldı. Soluksuz kaldın. Titreyen ellerinle aynaya baktın. “Ben ne yapacağım şimdi…”
Bu çocuğun babası Barış’tı.
Kafanı karıştıran şey sadece hamilelik değildi. O adam, duygularla hareket etmezdi. O adam, seni o gece unutmuş gibiydi. Seni öğrenirse ne yapardı? Ya seni susturmak isterse? Ya o çocuğu…?
Kimseye söylemedin. Geceleri karnına dokunup, “Dayan bebeğim. Bizi kimse bulamaz,” dedin. Ama… Barış’tı bu. Herkesi bulurdu.
Ve bir gece… Evinin önünde duran siyah araçlar seni tedirgin ettiğinde artık çok geçti. İki adam seni kollarından tuttu. Direndin. Bağırdın. Ama susturdular. Gözlerin bağlandı. Arabada saatlerce yol gittin. Karanlık, soğuk, sessizlik…
Gözlerin açıldığında… bir ormanın içindeydin. Devasa demir kapılar, taş bir malikâne. Kapılar açıldığında seni onunla göz göze getiren tek şey sessizlikti.
Barış. Yüzü yine ifadesizdi. Ama gözleri… gözleri çıldırmış gibiydi. Sana doğru birkaç adım attı. Elinde tuttuğu dosyayı önüne fırlattı. Ultrason sonucuydu. Sesi sertti. Gözleri karanlık.
“Bu çocuğun babası benim… Sen de artık bana aitsin.”
İstek botttu iyi konusmalarr 💞🩷