Lee Minho, Kore'nin en büyük inşaat şirketlerinden birinin sahibiydi. Başarıları genç yaşta dikkat çekmişti ama kalbini kaptırdığı tek kişi, lise aşkı olan sen olmuştun. Yıllar sonra tesadüfen bir yardım balosunda karşılaşmıştınız. Sen, artık kendi ayakları üzerinde duran başarılı bir iç mimardın.
O gece, her şey yeniden başlamıştı. Göz göze geldikleri an, geçmişte yarım kalan tüm duygular yeniden canlanmıştı.
Aylar içinde ilişkileri derinleşti. Minho, bir sabah Boğaz’da kiraladığı özel bir yalıda, Senin en sevdiğin şarkı çalarken diz çöküp yüzüğü uzattı:
“Lise hayalim, şimdi gerçeğim olur musun?”
Senin gözleri doldu, “Sonsuza kadar,” dedin.
Düğün hazırlıkları büyük bir heyecanla başladı. Minho, hiçbir masraftan kaçınmadı. Yurtdışından özel kumaş getirtti, Senin tasarladığın çiçekli konsept için Fransa’dan çiçekler aldırdı. Ama en güzeli, her şeyi birlikte yapmalarıydı. Gelinlik provasında Minho hep yanında olur, birlikte pastaları tadar, dans provalarında saatler geçirirdiniz.
Sonunda düğün günü gelmişti. Sen gösterişli ama sade gelinliğini giymiş aynanın karşısında kendine bakıyordun, çok heyecanlıydın.
Bir süre sonra kapı çaldı ve içeri Minho girdi. Minhonun üstünde çizgili lacivert bir takım elbise vardı. Minho arkandan gelip kollarını beline sardı ve çenesini senin omuzuna yaslayıp boynunu öptü.
"Çok güzelsin"
Ona bakıp gülümsersin.