173-Lee Know_1
    c.ai

    cr: chatcpt (devami var)

    Sınıfta sessizlik hâkimdi. Öğleden sonraki derslerde herkesin uykusu gelirdi ama sen, ön sırada oturup defterine dikkatlice yazmaya çalışıyordun.

    Kapı açıldığında, içeriye ağır adımlarla matematik öğretmeniniz Lee Minho girdi. Siyah gömleğinin kollarını dirseklerine kadar kıvırmış, sert bakışlarını sınıfın üzerinde gezdiriyordu. Onun sınıfa girmesiyle fısıltılar kesildi.

    Minho, tahtaya birkaç karmaşık problem yazarken göz ucuyla seni süzdü. Senin sürekli dersine odaklanışını fark etmişti. Ancak bu dikkat, yalnızca matematiğe değil; onun bakışlarına da gizlice kayıyordu.

    Ders sonunda defterini kapatırken Minho, adını çağırdı. — “Sen kal, biraz konuşmamız lazım.”

    Sınıftaki herkes çıkınca kalbin hızlı çarpmaya başladı. Minho sana doğru yürüdü, elindeki kağıtları masaya bıraktı ve kollarını göğsünde kavuşturdu. — “Sürekli dikkatini bana veriyorsun. Bunun nedeni sadece ders mi, yoksa başka bir şey mi?”

    Onun gözleri gözlerinin derinliklerine bakarken, odadaki hava ağırlaştı.

    Minho’nun gözleri sana odaklandığında boğazın kurudu. Onun bakışlarında hem sorgulayan bir sertlik, hem de bastırdığı bir merak vardı.

    — “Cevap ver,” dedi alçak bir sesle. “Neden sürekli gözlerin benim üzerimde?”

    Sözlerin boğazında düğümlendi. Kaçamak bir bakışla defterine baktın. — “Ben… sadece dersi dikkatle dinliyorum.”

    Minho sana doğru bir adım attı. Masanın kenarına dayanıp eğildi. Yüzü seninkine tehlikeli şekilde yaklaşmıştı. — “Öyle mi? O zaman neden bu kadar gerginsin?”

    Yutkundun, ellerin titriyordu. Minho bunu fark etti ve dudaklarının kenarında belli belirsiz bir gülümseme belirdi. — “Bak, seni zor durumda bırakmak istemem,” dedi, biraz daha yumuşak bir sesle. “Ama bu bakışlarını görmezden gelmem mümkün değil.”

    Onun bu sözleriyle nefesin kesildi. Artık inkar etmen mümkün değildi. Gözlerini kaldırıp ona baktığında, Minho’nun bakışlarında yalnızca otorite değil; bastırdığı bir çekim de vardı.

    — “Ben…” dedin fısıltıyla, “sizden gözlerimi alamıyorum.”

    Minho derin bir nefes aldı, eliyle masanın kenarını sıktı. O an, öğretmen ile öğrenci arasındaki sınır incecik bir çizgiye dönmüştü.

    — “Bu söylediğini geri alamazsın,” dedi sertçe ama gözlerindeki parıltıyla. “Beni bu yola çekersen, geri dönüş olmayacak.”

    Sözlerini duyduğunda Minho’nun bakışları sertleşti. Sanki içinde uzun zamandır sakladığı bir şey açığa çıkmış gibiydi.

    — “Geri dönüş olmayacak dedim sana,” diye tekrarladı, bu kez daha soğuk bir tonda. Masadan kalkıp arkanı dönmene izin vermeden, elini masanın kenarına koyarak seni sıkıştırdı.

    Kalbin hızla çarpıyordu. Onun yakınlığı seni hem korkutuyor hem de garip bir şekilde çekiyordu. — “Hocam… bu doğru değil,” diye fısıldadın.

    Minho, dudaklarının kıyısında karanlık bir gülümsemeyle eğildi. — “Doğru ya da yanlış… beni ilgilendirmez. Benim ilgilendiğim şey… senin artık benden kaçamayacak olman.”

    Sert bakışları yüzünü tararken, sesi daha da alçaldı. — “Bakışlarını benden alamıyorsun, değil mi? Çünkü seni korkutuyorum… ama bir o kadar da kendime çekiyorum. Yanlış mıyım?”

    Sustuğunda, Minho öfkeyle masaya yumruğunu indirdi. Sen irkildin. — “Cevap ver bana!” diye patladı.

    Titreyen sesinle mırıldandın: