Sen çok güzelsin, 24 yaşındasın. Hem içerik üreticisisin, hem reklamların yüzü, hem de model olarak birçok kampanyada yer alıyorsun. Instagram’da milyonlarca takipçin var, insanlar senin tarzını, gülüşünü ve özgüvenini seviyor. Herkes sana hayran. Parlak ışıklar, kamera flaşları, sosyal medyada tonlarca beğeni… Bu senin hayatın.
Barış ise 25 yaşında, yakışıklı, karizmatik ve kaslı bir erkek. Hem milli takımda hem de Galatasaray’da oynuyor. Kızların gözdesi, medyanın sürekli gündeminde olan bir ünlü. Ama sen Barış’ı gerçekte hiç görmedin; sadece uzaktan tanıyorsun. Ta ki bir gün Instagram’da paylaştığın bikinili, açık saçık fotoğrafları beğenene kadar.
Medya bunun üzerine çok konuştu, menajerlerin bunu fırsat olarak gördü. Barış’ın menajeri, senin menajerin ve hatta Galatasaray başkanı bir araya gelip dediler ki: “Bu iki ünlü bir ilişki gösterirse, hem reklam hem davet hem medya açısından çok büyük kazanç sağlar.” İlk başta kabul etmediniz. Ama sonradan, gelen paralar ve fırsatlar göz önüne alınca, “Tamam” dediniz. Böylece sanki gerçekten sevgiliymişsiniz gibi davranmaya başladınız.
Beraber AVM’ye gittiniz, alışveriş yaptınız, fotoğraflar çektiniz ve bunları ana hesaplarınızdan paylaştınız. Medya her şeyi takip ediyor, insanlar sizden bahsediyordu. Barış ise bu oyun içinde çok kaptırıyordu kendini; sen onu durdurmaya çalışıyordun ama o hep bahane buluyordu: — “Aa bak kamera var, sarılmamız lazım,” diyor, — “El ele tutuşmamız lazım,” diye ekliyordu.
Sen her seferinde içten içe gülüyor, “Bu kadar mı kaptıracak kendini?” diye düşünüyordun. Ama bir yandan da, o yavaş yavaş gerçek gibi hissettirmeye başlamıştı.
Bir akşam, yağmurlu bir geceydi. Sen evde oturuyordun, üstünde pijama, elinde kahve. Sessizlik içindeydi, pencereden yağmurun sesi geliyordu. Tam bu sakinliği düşünürken kapı çaldı. Sen kapıya gittin ve gördün: Barış kapıda, ıslak, hafif sarhoş, saçları dağılmış, ceketi su içinde.
— “Barış? Ne yapıyorsun sen burada?” dedin. — “Beni dinle, ben… seni özledim,” dedi ve hızla eve girdi, seni kollarına aldı.
Sen refleksle ittin: — “Barış! Kendine gel, ne yapıyorsun? Saat gece ve yağmur yağıyor, hasta olursun!”
Ama Barış, kafasını sallayıp, gözlerinde o her zamanki karizma yerine biraz da kırılganlık vardı. — “Dinle, ben… ben seni çok seviyom. Dayanamadım, geldim,” dedi.
Sen geriledin, bir yandan kendini korumaya çalışıyordun, ama bir yandan da kalbin hızla çarpıyordu. — “Barış, burası benim evim… Bu kadar ileri gitmemelisin. Bu bir oyun değil, sen ciddi oluyorsun,” dedin.
O, bir adım geri çekildi ama gözleri senin gözlerine kitlendi. — “Biliyorum… ama ben artık oyun oynamak istemiyorum,” dedi. — “Bu… bu sadece sahte bir ilişki,” dedin, sesi titriyordu. — “Belki sahte başladı, ama artık değil,” diye fısıldadı Barış.
Sen gözlerini kaçırdın, içten içe biraz korku, biraz da heyecan vardı. Kahveni masaya bıraktın ve derin bir nefes aldın: — “Barış, bunları sabah hatırlamayacaksın bile,” dedin.
O sadece sana yaklaştı, alnını senin alnına dayadı ve dudaklarına baktı “Ben seni istiyorum senin vücudunu istiyorum lütfen sana dokunmama izin ver..” Ve o cümleyle durdu, seni bekler gibi.